Çocuğun özgüvenini ne belirler?
Birçok kişi zanneder ki içinde bulunduğumuz durumlar, kişilerin özgüvenini belirler.
Yani düşünür ki kişi başarılı olursa, zengin olursa, iyi bir işi olursa veya güzel/yakışıklı olursa, özgüveni daha yüksek olur.
Peki bu gerçekten doğru mudur? İçinde bulunduğumuz durumlar, özgüveni belirler mi?
MESLEK GRUPLARI
Matthew McKay 'Özgüven' adlı kitabında, bir araştırmadan bahsediyor.
Bu araştırmada araştırmacılar; 100 taksici ve 100 müdür yardımcısı ile görüşmeler yapıyorlar. Amaçları da onların ne kadar 'özgüvenli' olduğunu anlamak.
Sizce hangi grupta özgüvenli kişi sayısı daha fazladır?
Müdür yardımcılarının daha özgüvenli olduğu ortaya çok çıkıyor. Ama araştırmacılar bu örneklemde bir şeye daha bakıyor.
Taksicilerin bir kısmının özgüveni, müdür yardımcılarınkinden çok daha yüksek.
Bunun nedenini anlamak için, bu taksiciler ve müdür yardımcıları ile bire bir görüşmeler gerçekleştiriyor ve özgüveni belirleyen unsuru buluyorlar.
ÖZGÜVEN
Özgüveni 'düşük' müdür yardımcıları diyor ki: "Ben hala müdür olamadım."
Özgüveni 'yüksek' olanlar ise, "Şu anda müdür yardımcısıyım. Gayet keyfim yerinde." diyor.
Aynı şekilde özgüveni düşük taksiciler "Bir şey olamadık. Taksicilik yapıyoruz"; yüksek olanlar "Ne güzel işim var. Evime ekmek götürebiliyorum" diyor.
Yani ortaya çıkıyor ki bir kişinin mesleği ne olursa olsun, kişinin özgüvenini belirleyen, içinde bulunduğu durumlar değil, aslında o kişinin 'düşünce yapısı.'
SANATÇI KAPRİSİ
Zaten özgüvenin, durumlarla ve başarıyla ilgisi olsaydı, 'sanatçı kaprisi' diye bir şey olmazdı.
Bazı ünlüler alanlarında başarıya ulaşıyor ama yine de insanlardan saygı ve ilgi talep ediyor. Neden? Çünkü içlerinde 'değersizlik' duygusu var. Sevgiyi alamadıkları için, ilgi ve saygıyla değerli hissedebiliyorlar.
O zaman bir kişinin özgüveninin yüksek olması için, başarıya, zenginliğe veya mevkiye ihtiyacı yoktur. Sadece 'doğru düşünce yapısına' ihtiyacı´ vardır.
Peki, bu düşünce yapısı nasıl oluşuyor?
ÇOCUĞA VERİLEN DEĞER
Ailelerin, özellikle annenin, küçük yaşlarda çocuğa verdiği değerle.
Çocuk koşulsuz sevgi görürse, düşünce yapısı "ben değerliyim" diye oluşuyor.
Bu durumda da çocuk taksici de olsa müdür yardımcısı da olsa, özgüveni yüksek oluyor.
AİLE BASKISI
Ama maalesef birçok aile çocuğunun iyi bir işi olursa, özgüvenli olacağını varsayıyor.
Bundan dolayı da başarılı olması için ona baskı yapıyor.
Bu baskı da çocuğu tam tersi özgüvensiz yapıyor. Çocuk, müdür yardımcısı olsa da müdür olsa da özgüvensiz bir yaşam sürüyor.
Kısacası, özgüven ortam ve durumlar tarafından belirlenen bir şey değildir. Özgüvenin temelinde 'değerli olma' duygusu vardır. Bunu kazandıran da ailenin çocukla kurduğu ilişkidir.
ÇOCUK YETİŞTİRMEK NEDEN KENDİNİ YETİŞTİRMEKTİR?
- Çocuğumu okula bıraktığımda, benden ayrılmak istemiyor. Ne yapmam gerekir?
Bu soru bana bir çalıştayda soruldu. Soruyu yanıtladım ama ertesi gün asıl sebebini anne ile birlikte keşfettik.
Çocuğun, aileden ayrılmamasının en önemli sebebi korkudur. Çocuk anaokuluna gitmek istemiyorsa iki ihtimal vardır: (i) Okuldaki bir şeyden korkuyordur veya (ii) anneden ayrılmaktan korkuyordur (ayrılık endişesi). İlk durumda çocuk sadece okula gitmeyi reddediyordur. İkincisinde sadece okul için değil, her durumda anneden ayrılmaktan korkuyordur. Sebebin hangisi olduğunu anlamadan bu sorunu çözmek biraz zor.
Çocuk okula gitmekten korkuyorsa o zaman mutlaka çocukla ve okul yetkileriyle görüşüp korkunun sebebi bulunmalıdır. Bu sebep bir öğretmen de olabilir, akran zorbalığı da olabilir. Tabii ki çocuk dersten de sıkılıyor olabilir.
İkinci sebep, çocuk anneden ayrılmaktan korkuyordur. Soruyu soran annemiz, çok bilinçli bir anneydi. Kendisi ayrılık endişenin sebebini buldu ve ertesi gün bizimle paylaştı.
"Bir gün çocuğumu okula bıraktım ve o el sallayıp çok keyifli bir şekilde sınıfına girdi. O an kendimi çok kötü hissettim. Benden bu kadar kolay ayrılabilmesini kaldıramadım. Kendimi işe yaramaz hissettim. Ondan sonraki günlerde onu okula bırakırken, endişeli gözlerle ona bakmaya başladım. Ben bunu yaptıkça, çocuğumun benden ayrılması zorlaştı. Aslında endişeyi ben kendim yarattım."
Anne bu deneyimde kendi yarasını keşfetti. Çocuktaki sorun, aslında kendi yarasının sonucuydu. İşte o yüzden her zaman derim: "Çocuk yetiştirmek kendini yetiştirmektir".
Çocuğunuz özgüvenli mi yoksa narsist mi olacak?
BİRÇOK aile ve eğitimci, günümüzün çocuklarının aşırı özgüvenli olduğunu söylüyor.
Acaba özgüvenin aşırısı olur mu? Aşırısı olursa, acaba bunun adı narsizm mi olur?
DEĞERLİ Mİ ÜSTÜN MÜ?
Bu soruları yanıtlamak için araştırmacı Eddie Brummelman bir analiz yapıyor. Analiz sonucunda görüyor ki yüksek özgüven ile narsizm tamamen farklı kavramlar.
Özgüveni yüksek insanlar kendilerini 'yeterli' ve 'değerli', narsist insanlar 'özel' ve 'üstün' hissediyor.
İşin enteresan tarafı, bu üstünlüğü yardımseverlik veya nezaket gibi alanlarda değil, başarı veya zekâ gibi alanlarda hissediyor.
İLİŞKİ ŞEKLİ
Özgüveni yüksek insanlar, kendilerini diğer insanlardan 'üstün' görmüyor.
Kendilerini eşit gördükleri ve ispatlamak zorunda olmadıkları için, samimi ve sıcak ilişkiler kurabiliyorlar.
Ama 'üstünlük' kavramı, bir karşılaştırma gerektirdiği için narsist insanlar, diğer insanları kendilerinden aşağı görüyor.
Dahası diğer insanlardan hayranlık ve ilgi talep ediyor. İstediklerini alamadıklarında da sinirleniyorlar. Özgüvenli insanlar zaten 'değerli' hissettikleri için özel hissettirilmeye ihtiyaç duymuyor.
Peki, aileler ne yapmalı ki çocuklar narsist değil de özgüvenli yetişebilsin?
ÖZGÜVENİN TEMELLERİ
Aileler, çocuklarına karşı 'aşırı yücelme' davranışı gösterirse çocuk narsistik eğilimler gösteriyor.
Bu tür aileler çocuklarını olduğundan daha iyi, daha zeki, daha bilgili veya daha becerikli gösteriyor. Onların davranışlarını aşırı övüyor ve çocuğa 'Sen özelsin' ve 'Özel haklara sahipsin' mesajı veriyor.
Aileler, 'yüceltme' davranışı değil de 'sıcaklık' gösterirse çocuk özgüvenli yetişiyor.
Bu tür aileler çocuğu olduğundan daha iyi gösterme eğilimi göstermiyor. Onları olduğu gibi kabul ediyor ve koşul koymuyor. Otantik ilişkiler kuruyor.
SICAK İLİŞKİLER
Kısacası narsist çocuklar "Ben üstünüm", özgüvenli çocuklar�"Ben değerliyim"düşüncesiyle büyüyor.
Aileler çocuklarının özgüveni yüksek olsun diye, onları aşırı yüceltirse, sürekli överse veya onlara motive etmek için ödül sunarsa çocuk özgüvenli değil, narsist yetişir.
Geçenlerde bir anne dedi ki: "Hocam artık küçük çocuğumun resimlerini övmeyi bıraktım. Geçen sıradan bir karakalem çizim üzerine uzun uzun konuştuk. Biz sorduk, o anlattı. Ailece mutluluk dolu anlar yaşadık."
Bu tür sıcak ve koşulsuz ilişki kuran aileler, özgüvenli çocuk yetiştirir.
NOT: Bu arada utangaçlık altında da aynı sebep yatar. Onu başka yazıda ele alacağım.
SEVGİ NEDEN EMEK İSTEMEZ?
ÇOK sık "Sevgi emek ister" diye duyarız. Acaba sevgi gerçekten emek ister mi? Emekten kastımız çabaysa, bazı insanlar için sevgi emek ister ama bazıları için de istemez.
Nasıl mı?
Çocukluğunda ailesi tarafında koşulsuz sevilen kişiler, 'güvenli bağlanma' yaşar. Bu insanlar her koşulda sevildiği için sevgi onların doğalıdır. Sevgiyi almak ve vermek, su ve hava kadar normaldir. Bu insanlar sevgi göstermek ve almak için çaba göstermez. İlişkilerine zaman ayırırlar ve tabii ki 'emek' verirler ama bir 'çaba' niteliğinde ve kaygılı olmaz.
Ama ailesi tarafından koşullu kabul gören insanlar, 'güvensiz bağlanma' yaşarlar. Oldukları gibi sevildiklerini düşünmezler. Değersizlik duyguları vardır. Sevgiyi hak etmediklerini düşünürler. Bundan dolayı herhangi bir kişi sevgi gösterirse hem çok inanmazlar hem de kaygılanırlar. Doğal olarak ilişkileri de dalgalıdır. Yani, onlar için sevgiyi almak da, vermek de zordur. İşte bu insanlar için sevgi emek ister. Sevgiye dayalı ilişkiler için çaba göstermeleri gerekir. Kısacası sevgi, güvenli bağlananlar için emek gerektirmez ama güvensiz bağlananlar için gerektirir.
ÇOCUK YETİŞTİRMEK NEDEN KENDİNİ YETİŞTİRMEKTİR?
- Çocuğumu okula bıraktığımda, benden ayrılmak istemiyor. Ne yapmam gerekir?
Bu soru bana bir çalıştayda soruldu. Soruyu yanıtladım ama ertesi gün asıl sebebini anne ile birlikte keşfettik.
Çocuğun, aileden ayrılmamasının en önemli sebebi korkudur. Çocuk anaokuluna gitmek istemiyorsa iki ihtimal vardır: (i) Okuldaki bir şeyden korkuyordur veya (ii) anneden ayrılmaktan korkuyordur (ayrılık endişesi). İlk durumda çocuk sadece okula gitmeyi reddediyordur. İkincisinde sadece okul için değil, her durumda anneden ayrılmaktan korkuyordur. Sebebin hangisi olduğunu anlamadan bu sorunu çözmek biraz zor.
Çocuk okula gitmekten korkuyorsa o zaman mutlaka çocukla ve okul yetkileriyle görüşüp korkunun sebebi bulunmalıdır. Bu sebep bir öğretmen de olabilir, akran zorbalığı da olabilir. Tabii ki çocuk dersten de sıkılıyor olabilir.
İkinci sebep, çocuk anneden ayrılmaktan korkuyordur. Soruyu soran annemiz, çok bilinçli bir anneydi. Kendisi ayrılık endişenin sebebini buldu ve ertesi gün bizimle paylaştı.
"Bir gün çocuğumu okula bıraktım ve o el sallayıp çok keyifli bir şekilde sınıfına girdi. O an kendimi çok kötü hissettim. Benden bu kadar kolay ayrılabilmesini kaldıramadım. Kendimi işe yaramaz hissettim. Ondan sonraki günlerde onu okula bırakırken, endişeli gözlerle ona bakmaya başladım. Ben bunu yaptıkça, çocuğumun benden ayrılması zorlaştı. Aslında endişeyi ben kendim yarattım."
Anne bu deneyimde kendi yarasını keşfetti. Çocuktaki sorun, aslında kendi yarasının sonucuydu. İşte o yüzden her zaman derim: "Çocuk yetiştirmek kendini yetiştirmektir".
Dr. Özgür BOLAT
Kaynak: Dr. Özgür BOLAT
Adres:
Cumhuriyet Mahallesi Uzundere Sokak No26 Üsküdar/İSTANBUL
Telefon
216 412 11 77